Norveçli balıkçılara ve narin ellerine selam olsun ki Tromsø

Havalar artık bize kışı özletecek kadar ısınmışken kuzeylere doğru planlar yapmanın vakti geldi bence. İskandinav ülkelerinin büyüsünü bir yana bırakın, Kuzey Kutup çizgisi çevresindeki yerlerin ayrı bir havası vardır. Lafın gelişi de değil, gerçekten gece yarısı güneşi, kuzey ışıkları fiyortlar derken kendinizi Disney çizgi filmlerinin açılış sahnesinde gibi hissedebilirsiniz. 

1280px-Panorama_fjellheisen-improved
                                                              Panaromic Tromsø

Vikingler, Samiler derken Orta Avrupa’dan çok farklı bir kültürle karşılaşıyor insan İskandinavya’da. Tanıştığı anda soğuk nevale olan insanları, paylaşılan sohbet ve alkol ile birlikte içi yumuşacık tatlı birer sufleye dönüşüyor adeta. Biz şerefine diyorsak onlar da skøl diyor sonuçta. Bir nevi viking şerefi, öldürdükleri kurbanlarının kafataslarının birbirine tokuşturulmasından çıkan sesten türediği söyleniyor… içkilerini neyle içtiklerini söylememe gerek yok herhalde. 

Kuzey kutup dairesinin 350 km uzağında yer alan Tromsø’nun bir kısmı Tromsøya adındaki kara üzerinde, diğer bir kısmı da Norveç ana karası üzerinde bulunuyor. Golfstrim akıntısının etkisi ile aynı enlemde bulunan diğer şehirlere kıyasla daha sıcak bir iklime sahiptir. Tabi ki siz yine de kendi sıcağınızla kıyaslamayın, kışları Tromsø’da -20 santigrat dereceleri görmek olağan durumlardan. 

Tromsø by day
                                                                           Tromsø by day

Tromsø’ya gidilmesinin başlıca sebepleri doğal güzellikleridir. Bulunduğu enlem sebebiyle Orta Avrupa ve Güney kesimlerde yaşayan insanlara yabancı olan doğa harikaları gerçekleşiyor bu Norveç’in en kuzey yerleşim biriminde. Geceyarısı güneşi (“Midnight sun”), Nisan sonu ile Ağustos’un ortalarına kadar güneşin adam gibi batmaması sonucu oluşur. Düşünün ki gece saat 02:00’da her yer aydınlık, fotoğraf çekme tutkunu arkadaşlar için cennet olarak tabir edilen bir dönem bu.  Bu dönemin bitmesiyle karanlığına tekrar kavuşan kuzey, bu sefer de Kuzey Kutbu Işıklarıyla (“Aurora Borealis”) dans ediyor (kelimenin tam anlamıyla). Kuzey ışıkları, havanın kararabilmesi ile 18:00 ile 24:00 arasında görünür hale geliyor. 

Northern Lights
                                                                    Northern Lights

Son doğa harikamız olarak fiyortlar, Norveç kıyılarının vazgeçilmezlerinden. en iyi ve etkileyici haliyle Tromsø’dan çıkacağınız bir tekne turunda deneyimleyebilirsiniz kıyı şeridini. Böylece Norveçli balıkçıları da bir kez olsun yakından tanımış olursunuz, Neutrogena’yı (yazının bu kısmında reklam yerleştirmesi yapılmıştır, yine de sponsorluk alınmamıştır) senelerce boşuna kullanmadık. 

Fjords
                                                                            Fjords

Biraz da şehrin kendisi ile ilgilenecek olursak Tromsø, küçük bir kültür merkezi olarak karşımıza çıkıyor; tipik ahşap Norveç evlerinden, elektronik müziğe, modernist kilise mimarisinden dünyanın en kuzey enlemindeki camiye (biliyorsunuz bazı din adamlarının Ramazan ayında arıza vermesine sebep olmuştur) varana kadar. Müzik festivalleriyle ün yapmış Tromsø, aynı zamanda Röyksopp, Lene Marlin gibi müzisyenlere ve Insomnia festivaline de ev sahipliği yapar. Şehir içinde görülmesi tavsiye edilen yerleri sıralayacak olursak; 

  • Dünyanın en kuzey iklimindeki Arctic Alpine Botanic Garden
  • Perspektivet Museum 
  • Polar hayatı deneyimlemek içi Polar Museet
  • Şehri tepeden görmek isteyenler için Teleferik de imkanlar dahilinde.

Uzun lafın kısası, doğayı severim, yeniliklere açığım, soğuk hiç canımı yakmaz, Orta Avrupa’da görülecek bir şey kalmadı diyorsanız çare kuzeyler ve en güzeli de Tromsø. 

Norwegian wooden houses
                                                        Norwegian wooden houses

Burası İspanya mı: A Coruña

İspanya’nın en batı noktası ve kuzeyinde bulunan bu sahil şehri, görenlere “burası İspanya’mı?” tepkisi verdirtecek kadar alışılmadık bir şehridir. İspanya deyince aklınıza gelen, sıcak hava dalgası, güneşli gökyüzü, esmer İspanyol’lar veya aşina olduğunuz İspanyolca’nın izini bile bulamazsınız. Aslen federe bir devler olan İspanya’nın Galiçya bölgesine bağlı bulunan A Coruña, adeta İber yarım adasında İngiltere’yi yaşatır size. Yaz kış dinmek bilmeyen yağmuruna rağmen (bunu bir Galiçyalı’ya söylerseniz çok kızdırabilirsiniz – kesinlikle kabul etmiyorlar), güneşin açtığı günlerde Atlas Okyanusu boyunca sere serpe yatabileceğiniz upuzun bir sahil şeridi de bulunur. Sahil olmadan İspanya olmaz.

İber Yarımadası’nda kendi çapında küçük bir yarımada oluşturan A Coruña’da herhangi bir noktadan dümdüz yürüdüğünüzde ulaşacağınız yer yine okyanus olacaktır. Bu yüzden şehirde yayan turist iseniz kaybolmanız zor. Nemli havasından sebep mimarisi de çift korumalı balkonları geliştirmiştir. Liman boyunca uzanan evlerin dış cephesinde göreceğiniz galeri tarzı cam kaplamalar, şehre “kristal şehir” adını kazandırmıştır. Dışarıdan baktığınızda hafif hüzünle ama çok kibirli bir havaya sahiptir şehir, belki de insanından sebep.

Galerias
Galerias

Şu zamana kadar tanıştığım Coruña’lılarda anlamlandıramadığım bir kibir sezdim, bu görüşüm Madrid’li arkadaşlarım tarafından da tasdiklenmişti, o yüzden size aktarmakta sorun görmüyorum. Bilindiği üzere İspanya’da 13 farklı dil kullanılmaktadır. İspanyollar bunların dialektten öte, ayrı birer dil olduğu konusunda ise çok hassaslardır. A Coruña’da da Galiçyaca kullanılmakta ve fakat bu dilin İspanyolca’dan çok Portekizce’ye yakın olduğu söylenebilir. İspanyolca konuştuklarında bile anlamak pek kolay değildir, zira ortalama bir İspanyol’dan 5 kat daha hızlı konuşurlar. Galiçya tarih boyunca Portekiz ve İspanya İmparatorlukları arasında gidip gelmiş bir bölge olmuş, her iki kültürden de nasibini almış bir bölge. İlginç bir anekdot olarak, Galiçyalılar bir nevi rakip gördükleri Portekizliler tarafından, barbarlık ima edilerek “Türk” olarak adlandırılmışlar, ve fakat kadim dostlarımız bu takma adı aşağılamadan ziyade gurur duyarak taşımışlardır. Bu sebeple de Deportivo A Coruña, her sahasında oynadığı maçta bir Türk bayrağı açmaktadır.

A Coruña hakkında söylenmesi gereken belki de en önemli özelliği yemekleridir. Güveç balıklarından mı başlamak gerekir, Galiçya usulü ahtapot mu yoksa deniz mahsullerini mi saysam emin değilim… Öncelikle  A Coruña’da balığı ızgarada pişirme kültürü yoktur, balık üveçte pişer. Güveç kasesinin her boyunu bulabilirsiniz bu şehirde. Okyanustan çıkan balıkların büyüklüğünü bir düşünürseniz kazan boyutlarında güveç görmeniz de mümkün. Öte yandan deniz ürünleri klasmanında ömrünüzde görmediğiniz her deniz böceğini görebilmenin garantisini veririm. İstiridye, midye, kalamar, vs. gibi bilindikleri bir kenara bırakıp sizi “percebes” ile tanıştırmak isterim. Toplanması sırasında insanların hayatını tehlikeye atarak sofranıza getirdiği bu ürün, hayli yüksek bir fiyata sahiptir. Okyanus kıyılarında yamaçların dibindeki kayalıklardan toplanır ve Portekiz ile Galiçya kıyılarında çokça bulunur. Erişkin bir insan parmağında küçük boyuttadır ve suda kaynatılarak pişirilir, kabuğu soyularak yenir.

percebes
percebes

Tabi ki bu sıraladıklarım, bilindik ispanyol mutfağına ek olarak belirtmek istediklerim. Yoksa María Pita meydanından, A Coruña şehir meydanı, sola doğru yürüdüğünüzde göreceğiniz La Bombilla‘yı denemenizi de tavsiye ederim, burada tapas’a dair en güzel tatları bulabilirsiniz.

Gırtlağımı biraz tutup gezilip görelecek yerlerden de bahsetmem gerekir tabi ki. İlk olarak akla gelen, şehrin armasında ve bayrağında da bulunan “Torre de Hércules”  deniz feneri, UNESCO tarafından dünya mirası olarak korunmaktadır. İ.S. 2. yüzyıldan bugüne ayakta durmakta olan deniz feneri, hala çalışır durumda olan dünyanın en eski deniz feneri olarak bilinmektedir.

Torres de Hercules
Torre de Hércules

Deniz fenerinden geçip, Paseo Marítimo üzerinde okyanus kıyısı boyunca ilerlediğinizde 12 adet dikilitaş göreceksiniz. Bunlar “Menhires por la Paz” adı ile  Manolo Paz isimli bir heykeltıraş tarafından “barışa açılan pencereler”dir. Franko döneminde infaz edilen “isyancıları” ve ölümleri anma amacıyla yapılmıştır.

menhires por la paz
menhires por la paz

Paseo Maritimo boyunca ilerlerseniz yolun şehre bağlanmasından önce El portiño’da güneşin batışını izlemeniz gerekir. Bir rivayete göre ufuk çizgisinde beliren bulutlar aslında karşı kıyının (Amerika) gölgeleridir.

El portiño
El portiño

A Coruña’yı ziyaret emeniz için en güzel sezon kesinlike San Juan sezonudur. İber Yarımadası’nda kutlanan ve aslen dini bir festival olan San Juan’ı, A Coruña’da olduğundan daha canlı hiçbir yerde göremeyeceksiniz.

“Bıktım artık Ege sahillerinde Serdar Ortaç dinlemekten” diyenler için seyahat rehberi: Soma

Her yer farklı bir şeyler yapmak için planlar yapıp kendinizi yeniden Yalıkavak’ta ya da Alaçatı’da mı buluyorsunuz? Başlangıçta orijinal bir fikir gibi gözükmüş olsa da Kaş’tan da sıkıldığınızı mı fark ettiniz? İşten de izin alamıyorsunuz ve haftasonu tatili için yurtdışına çıkmak çok mu masraflı geliyor? O zaman sizi, Soma ile tanıştırmak isteriz. Belki Soma’da teninizin bronzluğu, t-shirt’ünüzün kol boyu ile sınırlı kalacaktır ama kültürel, damak zevki ve farkındalık yönünden daha değerli bir tatil geçirebilirsiniz.

Öncelikle belirtmemiz gerekir ki soma ilçe merkezi, toplu konutları, mimariden nasibini almamış binaları ve Soma Termik Santrali ile tam da kaçmak istediğiniz şehir imajını vermektedir. Soma ismini, bölgede bolca yetişen sumak bitkisinden almaktadır. Fazla sıcağa gelemeyenler için de iyi bir haberimiz ise Soma’da yazları en sıcak günlerin 24-25 derceden yukarı çıkmamasıdır. Toprağın altının, üstünden daha zengin olduğu bu bölgede, kara elmas yatakları bolca bulunur. Zira ülkenin kömür ihtiyacının büyük bir bölümü soma bölgesi tarafından karşılanmaktadır. İlginç olan, günümüzde “en kaliteli linyit” madenin gölgeden çıkarıldığı söylenmekte iken, 1. Dünya Savaşı sırasında üretime açılmış olan ocaklar için “en kötü kalitede linyit “ madenine yataklık yaptığı belirtilmiştir. Bu maden ocakları, hatıralarımızda 800’den fazla işçinin göçük altında kaldığı kara gün olarak yerini almıştır.

Merkez’den uzaklaşırsanız Soma’nın doğal güzelliklerini görmeye başlayabilirsiniz. Suçıktı mesire yeri çevresinde volkanik bölge Yağcılı olarak adlandırılmakta ve jeolojik oluşumlar, Kapadokya’yı andırmaktadır.

Soma’nın en eski yerleşim yeri olan Darkale, diğer adıyla Tarhala, 1000 senelik bir tarihe sahiptir. Zamanında Bergama krallarının karakolu görevini üstlenmiş olan köy, iki katlı cumbalı evleri, dar sokakları ve17. Yüzyıl Osmanlı mimari taşımaktadır. Köyün, 17. Yüzyıldan kalma, Kırkoluk adındaki camisi muazzam bir el işçiliğine sahiptir ve altından dere akmaktadır.

Aslen zanaatkâr bir köy halkına sahip olan Darkale, dondurma üretiminden, deri tabaklamasına, ayakkabı üretiminden kumaş dokumasına kadar farklı zanaatlar gelişmiştir fakat gelişen endüstri ile birlikte zamanla kaybolmuşlardır. İşinden olan üretici ve zanaatkar kesim ise geçim kaynağını, maden ocaklarında bulmaktadır.

Haftasonlar çok sayıda turist çeken Darkale’de bisiklet turları, trekking gibi faaliyetler mümkün. Gelen turist gruplarını dört gözle bekleyen hanımlar, el yapımı ürünlerini kendi evlerinde satışa sunmaktadır. Ev yapımı sabunlardan, meyve sularına, dantellere kadar farklı çeşitli ürünler bulmak mümkün.

Son olarak tabi ki en sevdiğimiz kısım olan yöresel tatları unutmamak lazım. İsimleri kulağa komik gelse de tatlarının unutulmaz olduğuna eminiz. Kabartmalı adındaki hamur kızartması yemeğine, yoğurt ve eritilmiş baharatlı tereyağı eşlik etmekte, bir nevi kıymasız mantı gibi ancak haşlama yerine kızartmanın verdiği çıtırlık var. Yapılışı hakkında bilgi edinemediğimiz diğer tatlar ise çene çarpan çorba, saraylı tatlısı, çıvırtma ve kıymalı.

Image
Darkale/Tarhala
Image
Türk Maden İşçileri ve 13 Mayıs 2014 anısına

Night walk in Marseille with Google

Rehberimiz, “dünyada görülüp gezilecek, yaşanıp tadılacak o kadar çok yer, kültür ve yemek var ki!” diyenler için geliyor. Herhangi bir seyahat rehberine göz gezdirdiğinizde size, havalimanından şehir merkezine gidiş yolunu veya görülmesi gereken belli başlı turistik alanları gösterebilir, fakat sizi yerli halka karıştırmaz. Gidemeyenler için seyahat rehberi ile klasik anlamda seyahat rehberlerinin gözden kaçırdığı ve şehre esas havasını veren detayları paylaşmayı hedefliyoruz.

Bu vesileyle ilk lokasyonumuz için Marsilya’yı seçtik. Bunun sebebi Marsilya’nın özel bir anlamı ve dünyanın görülmemişliklerinden daha güzel bir yer olduğu için değil ama Googlemap’in herhalde en işlevli özelliğini kullanıp bizi Marsilya’da gece turuna çıkardığı içindir. Night walk with Google’ı deneyimlemenizi tavsiye ediyoruz, zira burada bahsetmediğimiz ufak detayları kaçırmanızı istemeyiz.

Night walk with Google in Marseille’de konuşmacı olan arkadaşın ses tonu; kasten seçilip seçilmediği bilinmemekle birlikte, ses tonunun geziye ayrı bir hava kattığı inkâr edilemez. Cours Lieutaud’da başlayan turumuz, pitstoplarla birlikte farklı görsel ve işitsel enteraktif paylaşımlarla şenlendiriliyor. Göze ilk çarpan ise neredeyse tüm bina duvarlarının grafittilerle bezenmiş olduğu. Ülkemizdeki durumun aksine, bu sokak sanatının üzerinin örtülmesi veya “temizlenmesi” gibi bir ihtiyaç olmasa gerek ki dünyaca ünlü grafiti sanatçılarının eserleriyle karşılaşıyoruz.

capture from the website

Tur boyunca geçilen dar ve girift sokaklar ise mistik havasıyla siyah-beyaz filmler için ideal birer sahne oluşturuyor. Fransa’dan geçip de caz dinlememek olur mu? Hemen durup bir çift müzisyene kula kabartıyoruz. Öncesinde ise bir sokak müzisyeniyle kulakların pası atılıyor.

Night walk with Google’ın en beğendiğim kısmı yol boyunca yürürken karşılaştığınız bir kedi ile mutfağına daldığımız yerel restoran. Restoran şefi, ayaküzeri kendi spesiyalini tanıtıyor bize. Marsilya’nın bir Akdeniz şehri olması dolayısıyla yemek kültürü de ağırlıklı olarak balık ve deniz ürünlerinden oluşmaktadır. Haliyle yöresel bir yemek olan Bouillabaisse de bir balık yahnisidir. Marsilya limanından gelen kılçıklı kaya balığından yapılan bu lezzet, çoğunlukla çeşitli kabuklu deniz ürünleri eşliğinde pişirilir. Bouillabaisse’in geleneksel servis şekli ise çorbanın önden, ekmek dilimleri ve rouille sosu ile ardından gelen esas balık servisiyle tamamlanır.

Son olarak önemsiz bilgilere bir yenisi daha eklemek isteriz. Olur da plazadaki kurumsal şirketinizden veya patronunuzdan izin koparıp gidebilirseniz ki ben tam olarak da bu durumdayım, Marsilya sabununa ismini vermiş zeytinyağı sabunlarından almayı unutmayın derim. 600 yıllık Savon de Marseille ayrıca XIV. Louis tarafından coğrafi işaret kapsamında korunmuştur. Böylece Savon de Marseille ismi yalnızca Marsilya ve çevresinde üretilen zeytinyağı bazlı sabunlar için kullanılabilmekte olup günümüzde sadece 5 üreticisi bulunmaktadır.

Night view of the Notre Dame de la Gare